acılara tutunmak..

bugün bu şarkının hissettirdiklerini ‘kelimeleri büken adam’ diye adlandırdığım kişinin yazdıkları bile hissettiremiyor.. bu şarkıya yeniden tutulmuş olmamın sebebinin o olduğu düşünülürse bu durum normal sanki..

bugün uzun zamandır yaşamadığım bir şey oldu.. bir şeye şahit oldum bugün evimde yalnızken.. elimde telefonla mutfağın zeminine nasıl çöktüm inanın bilmiyorum.. o duyguyu bilen bilir. acının had safhasıdır belki de.. ayakların tutmaz ellerin titremeye başlar ve tüm vücudun uyuşmuştur.. yapabildiğin tek şey gözyaşlarını akıtmaktır.. başka hiç bir şey düşünmezsin..  zaman yavaşlar.. gözlerin kararır yavaş yavaş…
kendine geldiğinde sakinleşmiş olursun ancak gözyaşları hala akmaya devam ediyordur…

bu son başıma geldiğinde yine sebebi aynı kişiydi ancak o kişi yanımdaydı… yere düşmeme engel olandı.. bana sımsıkı sarılan ve ‘beni bırakmayacağını ayakta durmam gerektiğini’ kulağıma fısıldayan kişiydi.. bütün hayatımı kollarında geçirebilirdim halbuki…… ağlamak hiç bu kadar huzur verici olmamıştı o güne dek..

peki ya şimdi.. bütün gün gözlerimden süzülmeye devam etmiş ve hala devam etmekte olan bu yaşları durdurmak için bana kucak açan birinin olmadığını biliyor oluşumun verdiği o ekstra buhran.. nasıl çıkılır bu karmaşanın içinden.. çaresini bilmiyorum..

bu gece nasıl sabaha kavuşur zaman bu denli yavaş akarken bilmiyorum ama bu gecenin sonuna bile güneş doğacak.. peki ya benim gönlüme çökmüş olan zifiri karanlığı nasıl bir ışık kaynağı aydınlatıp tekrar sevmeye ve sevilmeye dair olan umudumu yeşertecek?

HER GÜN SENİNLE

Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yasamak
Erimek yarini olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kurallari kirip parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yagarken çiçek açtirmak agaçlara
Günesi bir aksam saatinde tutup birakmamak
Sonra doldurmak ay isigini kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her seyi ansizin
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmis, gelecek bütün çaglari asmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrilar gibi
Seninle Tanrilasmak…

Bir gün bu akan sele dur diyecegim, göreceksin
Ne bu sehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalik
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyecegim
Kapilar sana açilacak
Senin için söylenecek sarkilar
Siirler senin için yazilacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalniz bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyecegim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelligi sende gördüm
Sende buldum erisilmez hazlari
Yaninda siyrildim korkulardan, yalanlardan
Duygularin en ölmezini sende duydum
Susuzlugum dudaklarinda dindi
Yalnizligim ellerinde
Çogu gün unuttum açligimi
Sende doydum…

Ilk defa seninle bütünlendim, anliyor musun
Anladim yasadigimi her nefes alista
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanista.

Boynunda bir yer vardir, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Degisir gözlerinin rengi
Yanar dudaklarin, terler avuçlarin
Dökülür kapkara aydinlik gibi
Omuzlarina saçlarin
Gitgide artar kalbinin vuruslari
Bir musiki halinde dünyami doldurur
Ansizin bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir bas dönmesi baslar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kayboldugumuz yerde…

Sesini duymadigim gün
Yasanmis degil
Açan çiçek degil
Öten kus degil
Yüzünü görmedigim gün
Içimde yildizlar sönük
Günesler günes degil
Seni sevmedigim gün
Seni anmadigim gün
Olacak is degil…

Her günüm seninle geçsin
O günese en yakin
Kimsenin varamayacagi bir dag basinda
Uçsuz bucaksiz uzak denizlerde
Insan ayagi degmemis ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin ugramadigi limanlarda
Isigim ol, alinyazim ol benim
Vatanim ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin…

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

bir yanda, bir gün gitmek ihtiyacı duyduğumda özgürlüğümü kısıtlar diye bir şehri bile sevmeye cesaret edemeyen ben.. diğer yanda aşık olmuş ve bütün hayatımı ona adamayı tüm benliğimle istiyor olmama rağmen beceremediğim için acı çeken ben..

hayatım boyunca kaçtığım şeyin başıma gelmesinin beni üzmesi lazım değil mi.. hayır.. bunu daha önce öğrenmediğim için hayatıma sevdiğim kişiyi almanın zorluğu üzüyor ancak..

ama geriye dönmek ve bir şans daha istemek ihtimalleri söz konusu değiller artık..

sayesinde hayata tutunduğun kişi hayatından gitse ne yapardın. onsuz çabalamaya devam eder miydin.. Yoksa her şeye herkese sessizce veda mı ederdin?

Cevap mı?

Yaşama içgüdün tutunacak başka şeyler verirdi sana..

Bir fotoğraf renklenir..

Bazı insanlar olur hayatımızda.

Nereden geldiğini hayatımıza nasıl girdiğini anlamayız bile. Ama tam orta yerine kurulurlar. O noktaya gelene kadar fark etmezsin ama en değerlin oluvermiştir. Yokluğunun ne hissettirdiğini bilmez ve asla öğrenemeyeceğini düşünürsün. Çünkü iki tarafta o ilişkinin bitmesine ihtimal vermez.

Ancak zaman ve hayat bizden baska planlar yapar her zaman. o her zaman yanında olacağını düşündüğün kişi birden buhar olur. Zaman bunu o kadar güzel kamufle eder ki.. fark etmezsin bile koptuğunuzu.. Hala hep yanında olacağına inanmaya devam edersin….

Ama bir nokta vardır. Her seyi tüm çıplaklığıyla tüm gerçekliğiyle yüzüne vurur hayat o nokta da. Siyah beyaz bir fotoğrafa renk gelmis gibi her şey daha da net olur bir anda.. o kişi gitmistir geri dönüş yoktur ve o an hissettiklerinin tarifi…. tarifini bile yapamadığın acının çaresini de bulamazsın. Bu hayatta olma sebebini birden ellerinden almışlar gibi Affallar ordan oraya savurursun kendini.

Sonra o kişinin içinde olduğu hayallerini o olmadan gerçekleştirmeye çalışırsın. Yerine başkalarını koyarsın. Ama eksik bir şeyler vardır ya hani.. yüreğinde sevgi kalmamıştır. Bir başkasına sevgi beslemeyi birak kendini bile sevmeye gücün yoktur artık. Dostoyevski ‘cehennem insanın yüreğinde sevginin bittiği yerdir’ der.. aynı öyle. Kendini sevemezsin böyle bir kayıptan sonra. Kendini bile sevmediğin noktada Cehennemi hissedersin en derinlerde.

Bir şehirde gezerken yalvarırsın inandığın ve inanmadığın her şeye.. lütfen bir köşe başında çıksın karşıma diye. Sanki içlerinde mucizeler saklı gibi görünen minik ara sokaklardan yürürsün.. küçük dükkanlara girersin. Kalabalıklar içinde karşılaşmayı başaramadığın kişiyle küçük yerlerde karşılaşma hayalleri kurarsın.. Çıkmaz karşına.. Çünkü doğru zamanda doğru yerde olmamışsındır.

Siyah beyaz bir fotoğrafın renklenmesiyle kendi inşa ettigin duvarlari yıkamayacak olmanın senin hayatını kararttığını idrak edersin….

09.06.2019 / izmir

izmir e gidiyorum bu hafta..

bir arkadaşım vardı bir zamanlar.. izmir`de yaşayan.. hiç yüz yüze görüşmediğim, internette tanıştığım, yeri geldiğinde kendisine hayatıma giren erkekleri ve onlarla yaşadıklarımı bile rahatça anlatmış olduğum… yıllarca kimseyi sevmediğim kadar sevdiğim ve kimse tarafından sevilmediğim kadar kendisi tarafından sevildiğim kişi… bana çiçek alan ilk adam.. karşı karşıya gelmeden bana bütün bunları hissettiren yegane kişi.. en yakın arkadaşım aynı zamanda… kendisi için İzmir`e taşınmak, onunla yaşamak, evlenmek gibi hayaller kurardım. üniversiteden mezun olduğum gibi oraya yerleşecektim onun için.. çok istedik birlikte olmayı. zamanı tutturabilmiş olsaydık belki.. zaman düşmanımız oldu sanki.. biz çok aceleci idik ancak zaman çok yavaş ilerliyordu. istedik ki hemen kavuşalım hemen birbirimize ait olalım. ikimizde hayatımızda belki de ilk kez bu denli ciddi bir şeyler yaşıyorduk ve bunu ikimizde farklı sebeplerden yapamadık… o ayarı tutturamadı ben ise henüz yan yana gelmeden bu denli büyük sorumluluklar istemiyordum.. kendimce haklıydım. bilemezdim bu isteğimin onu kaybetmeme sebep olacağını.. onun şehrine gidiyorum ilk kez.. ama otogar da beni karşılayacak bir kimse olmayacak… çünkü kendi kendime kaybettiğim adamı yeniden hayatıma girmesi için zorlayamam. gel otogarda beni karşıla diyemem. birlikte o günü kordonda geçirelim diyemem… hayatına benden sonra almış olduğun kadını bırak yeniden bir şeyler yaşayalım diyemem… çünkü bu kadar bencil olamam ona karşı… hayatı yeni yeni renklenmiş iken ve ben onu bu kadar seviyorken o hayatı karartamam yeniden… çünkü benim gibi birisi bile o kadar bencil olamaz sevgi karşısında. olmamalı da zaten…

şimdi ben o günü o şehirde geçireceğim. ve benim o gün gezeceğim bütün sokaklarda bir gün onunda gezmiş olduğunu düşüneceğim. sanki yanımdaymış gibi hayal kuracağım belki de. yıllar sonra ilk kez buna fırsat bulmuşken onun yanında olamayışıma yakınacağım belki de… pişman olacağım… belki kordonda aşk dolu çiftler gördüğümde biraz hüzünleneceğim… elim telefona gidecek. mesaj atmak ya da aramak isteyeceğim. ama aramaya karar versem bile yapamayacağım…yanımda olsun isteyeceğim ama olmayacak.

kendisi o şehirde olacak mı onu bile bilemeyeceğim hatta… sanırım en çokta bu üzecek beni. aynı şehirde miyiz onu bile bilemeyecek olmak. çünkü o sokaklarda gezerken içimde hep bir yerlerde karşılaşmanın umudu olacak… her şeye rağmen beni gördüğünde tanıyacağını ve geri çeviremeyeceğini bileceğim çünkü. o kadar kırmış oluşuma rağmen içimden bir ses hala diyor ki.. bana hayır diyemeyecek kadar çok seviyor hala…

bütün bunları hiç karşılaşmamış olduğum biri hakkında yazıyor olmam tuhaf. koskoca şehre gidişimin beni hiç karşılaşmamış olduğum birisi yüzünden etkilemesi tuhaf. birbirimizden biraz uzak durmayı istemiş olmamın bizi koparması tuhaf. neler neler yaşamıştık yıllarca halbuki… her koşulda yanımda kalmış olan kişiye şuan hangi şehirdesin diye soramıyor olmam tuhaf. merakımdan kuduruyorum halbuki. hala aynı evde mi yaşıyor, hayatında ki kadın nasıl birisi, onu benim bile mutlu edemediğim kadar mutlu etmeyi nasıl başarıyor….. şimdi gel desem bana gelir mi………….

bu sorulara cevap alamıyor olmak çıldırtıyor işte…

her zaman bir gün birlikte olacağımızı düşünürdük halbuki. demek ki hiç bir ilişkiyi bu kadar yıpratmamak lazımmış… hiç kimse o kadar da garanti değilmiş çünkü.. gün geliyor hangi şehirde olduğunu bile öğrenemiyorsun… iyi mi değil mi bunu bile bilemiyorsun…

görüşmek üzere izmir… belki kocaman şehir şansımıza küçücük olur o gün…

ne gibi bir günahın bedelini ödüyorum şuan?

22 yaşındayım.

ben hayatıma hep az sayıda insan aldım. etrafımda az insan olsun ama hepsi güvenilir olsun ve beni sevsin istedim. ve hep buna göre hareket ettim. gereksiz kalabalığa ihtiyaç duymadım hiç. ve etrafımda ki herkesi hep koşulsuz sevdim. her halleriyle.

ama şimdi bakıyorum.. insanlar beni her halimle sevmeyi bırak en iyi hallerimi bile zor sevebilmiş. hayatımı adadığım insanların işlerine gelmeyen ilk hareketimde beni hayatlarından çıkarmaya hazır olduklarını gördüm. aslında hiç umursanmadığımı hiç değer görmediğimi.

insanların at gözlüklerini çıkartmaya çabalıyorum. neden bu kadar zor ki bu? ya da empati yapmak? insanların bunun için hiç çaba sarf etmemesi çok ilginç değil mi? hayatlarımıza insanları sokmakta çıkarmakta bu kadar kolay mı? peki neden bir tek bana zormuş gibi geliyor?